Mersin İdmanyurdu maçında, iki devrede, birbirinden zıt iki
ayrı performans göstermesine rağmen, geriye düştüğü maçtan galip ayrılan
Fenerbahçe’de, bu gelgitlerin sebebi ve üstesinden nasıl gelinebileceği
konusundaki çıkış yollarını analiz etmeye çalışalım.
Öncelikle hiç pozisyon verilmeden 1 gol yenilen ve onca
fırsata rağmen, ancak devrenin son anlarında eşitliğin yakalanabildiği ilk
devreden bahsedelim.
Transfer döneminden sonra, oynanmak istenen oyuncu
yapısından Sow ve Krasiç’in sakat olması nedeniyle tek santrafor Kuyt, sol
kenarda Stoch ve sağ kenarda Topuz ile başlayan Aykut Kocaman, orta ikiliyi de
Topal ve Meireles’ten oluşturdu. Egemen’in sakatlığı dolayısıyla oynayamadığı
maçta, kulübedeki tek sağlam stoper Bekir’i
oynatan Kocaman’ın planı aslında alışılagelmiş diziliş yani Alex sahadayken
uygulanabilecek tek oyun şablonu olan 4-2-3-1’den başkası değildi.
Fenerbahçe’nin ilk yarı kalesinde hiç pozisyon vermemesinin sebebi Topal ve
Meireles’in tempolu oyunları, stoperlerin oyunu H.Ali ve Gökhan ile başlatmayı
deneyip, bu oyuncuların orta ikiliyle kurduğu pas oyununun neticesinde topun
Fenerbahçe takımında kalmasını sağlamalarıydı. Bunun yanı sıra Bekir ve
Yobo’nun yüksek toplardaki başarısı, Kuyt ve Topuz’un gerek 3. bölge, gerekse
kenarlarda yapmaya çalıştıkları, zaman zaman da başarılı oldukları hücum
presinin sonuçlarıydı.
Rakibin bir kez gelip, Gökhan’ın performans düşüklüğüne
bağlı olarak, kaptırdığı topla, yaptığı faulun ardından, Meireles’in ters bir
kafa vuruşuyla gole dönüşen pozisyon; Fenerbahçe adına hem bir talihsizlik, hem
de Gökhan’ın saha içi ve idman performansına dikkat etmesi gerektiğini gösteren
bir uyarıydı.
İlk devrede rakibine bu gol dışında pozisyon vermeyen Fenerbahçe,
oyunu tutma isteği ve zaman zaman başarılı olmasına rağmen, duran toplar
dışında, hücum organizasyonlarında pek verimli olamadı. Girilen pozisyonlar,
duran top organizasyonları ve birkaç ta bireysel beceri ürünüydü. Bu aksiyonlar
Fenerbahçe kalibresinde bir takımın hücum planı değil, hücum planına yardımcı
olabilecek, planın işlerliği bozulduğunda sonuca etki edebilecek, yardımcı
etkenlerden olmalı.
Fenerbahçe’nin Mersin maçında kurduğu hücum hattındaki
isimleri kağıt üzerine yazdığımızda, ligde domine edemeyeceği takım savunma sayısı
ya birdir ya da iki. Ancak uygulamada pek te karşılık bulamayan bu uç tarafın,
neden duran toplar dışında etkili olamadağına bir göz atalım.
İlk olarak Alex’ten başlayalım. Alex’in formsuz oluşuna bağlı olarak Kocaman’dan yediği kesiği, böyle olmadığına inanması ile kişiselleştirip, tekrar buna bağlı olarak ta bir form düşüklüğü yaşaması ile etkisiz kaldığını görüyoruz. Stoch’un mental ve fizik olarak hiç ve hiç hazır olmadığı zaten ortada. Zira bu girmeye çalıştığı çalımlarda zayıf kalmasından, hücum bölgesine yakın aldığı her topu, içeriye çekip şut atmaya çalışmasından belli oluyor. Takımı için değil de, bireysel becerilerinin ıspatı veyahut üzerinde hissettiği baskıdan kurtulmaya yönelik ihtiyacı olan golü, mutlak surette araması da hem bireysel performansına hem de takım performansına oldukça olumsuz yansıyor. Özellikle sol kenarda H.Ali’nin başlatmaya çalıştığı ataklarda Stoch’un yalnızca çizgi üzerinde, rakip savunmanın kucağında beklemesi bu kanadı işlevsiz hale getiriyor. Stoch’un orayı boşalttığı anlarda H.Ali’nin onun bölgesine ne kadar etkili bindirmeler yaptığını bu maçta gördük.
Alex tarafından baktığımızda, oyunun Topal-Meireles
ikilisinden değil de, Gökhan, H.Ali kanatlarından başlatılmaya çalışılması,
Alex’in topla buluşma yüzdesini düşürüyor ve kaptan etkisiz kalıyor. Ancak
oyunu orta ikilinin başlatmaya çalıştığı anlarda, hatta bu ikilinin etkin
olduğu anlarda bile Alex’in durağan kalması da etkinliği noktasında olumsuz
yansıyor.
Her ne kadar Kuyt ileri uçta çok hareketli olsa ve gezse de,
Stoch ve Alex’in, kendilerini boşa çıkarıp, pas alternatiflerini üretememesi,
rakip savunma arasında kalan Kuyt’a da top gelmesini engelliyor. Uçta formsuz
ve tempolu oynamayı bilmeyen, bu oyun yapısına elverişli olmayan oyuncular
olduğu sürece, Xavi ve İniesta’nın bile böyle bir hücum hattının etkili
olmasında yetersiz kalabileceklerini düşünüyorum. Zira Fenerbahçe’nin şu anki
orta ikilisi, Türkiye Ligleri standartlarında bir Xavi, İniesta ayarındadır.
İkinci yarıya bakıldığında Topal’ın sakatlık dolayısıyla
oyundan çıkarak, yerine Baroni’nin girmesi, temposuz oynayan 3. bölgeye bir de
orta sahanın eşlik etmesi durumunu ortaya çıkardı. Fenerbahçe’nin performans
açısından sahaya yansıyan şablonu, geri 4’lü / Meireles – Topuz / Kuyt şeklini
aldı. Yani top Fenerbahçe’deyken, yalnızca bireysel başarıya bağlı bir hücum
bölgesi ve top rakipteyken yalnızca 7 kişi oynayan bir Fenerbahçe silüeti çıktı
ortaya
Bunun üzerine bir de Kuyt’ın sakatlık dolayısıyla değişiklik
istemesi ve yerine Bienvenu’nun girmesi, Fenerbahçe’yi hem üretkenlik, hem
oyunu rakip yarı alanda oynama, hem de takım savunması anlamında zaafiyete
uğrattı. Stoch-Baroni-Alex-Bienvenu 4’lüsünün tempo yapmadan oynaması, orta
alanın ve savunmanın buralara çıkaracağı paslarda, pas alternatiflerinin
üretilememesine sebep oldu. Böyle olunca, savunma uzun toplar denedi. İleride
yüksek top alacak oyuncusu olmayan Fenerbahçe, rakip savunmanın aldığı ve hızlı
başlattığı toplarla kendi sahasına hapsoldu. Ayrıca Stoch-Baroni-Alex-Bienvenu 4’lüsünün
tempo yapmaması ve rakibin pas yollarını tıkayamaması da, zaten tecrübeli ve
teknik oyuncu sayısı bir hayli fazla olan M.İdman Yurdu’nun, oyunu Fenerbahçe
yarı sahasında oynamasına ve etkili olmasına sebep oldu.
Bunun yanında maçın başından beri yüksek efor sarfeden
M.Topuz’un yorgunluğa bağlı olarak yaptığı top kayıpları, hatalı pasları ve
zaman zaman topsuz alanda yaptığı savunmada
da etkisiz kalmasına neden oldu. Ayrıca Gökhan’ın antremanlarda düzgün
çalışmaması (Alex ve E. Belözoğlu’nun söyledikleri ve sık sık sakatlanmasından
çıkardığım sonuca göre) ve bunun maç performansına da yansımasıyla yaşadığı
form düşüklüğü de takımı doğrudan etkiliyor. Zira Gökhan’ın çıkarken yaptığı
top kayıpları takım savunmasında zaafiyete neden olurken, 3. bölgeye pas-orta
denemelerinin adresi bulamaması da hücum organizasyonlarının sonuçsuz kalmasına
neden oluyor.
Yine aynı şekilde Baroni’nin oyunu dikine oynamaya cesaret
edememesi, zaten hantal olan yapısıyla birleşince, takıma direnç ve tempo
anlamında katkısı minumum oluyor. Ancak bu oyuncunun, kritik zamanlarda; ki o
ana kadar takımına etkinlik anlamında hiçbir katkısı olmamasına rağmen, sert ve
etkili şutlarla golü bulması da takdir edilir cinsten. Daha önce de olduğu
gibi, MİY maçında da yine böyle bir anı yaşadık.
Hiç oynamadı ancak mükemmel bir galibiyet golü attı. 3 puan’ı takımına hediye
etti.
Özetlemek gerekirse, geri 4’lüsünün ve Meireles-Topuz-Topal
üçlüsünün ortalama performans gösterdiği ilk yarıda oyunun hakimi olan
Fenerbahçe, verdiği tek pozisyonda yediği gole rağmen, yine aynı devrenin
sonunda ilk yarıdaki en etkili adamı olan Topal’ın ayağından bulduğu golle
karşılık vererek devreyi berabere kapamasını bildi.
İkinci yarıda Topal ve Kuyt’un sakatlanıp çıkması, yerine
giren oyuncuların tempoları düşük , topsuz oyunu oynayamayan oyuncular olması
nedeniyle hücum ve takım savunması zaafiyet gösteren Fenerbahçe, kritik bir
anda attığı, tamamen bireysel beceriye dayalı bir golle 3 puanı almasını bildi.
Bundan sonra hücum hattının, tempo yapan, takım savunmasına
katkıda bulunan, pas alternatifleri üreten ve rakip takımın pas yollarını
kapatıp, rakibi hataya ve kontrolsüz oynamaya sevk edebilecek oyuncu
profilinden kurulması gerekiyor.
Alex-Stoch-Baroni-Semih-Bienvenu tartışmalarına girilmeden,
Avrupa’nın önde gelen takımlarında oynamış Sow-Kuyt-Krasiç gibi, toplu-topsuz
oyunu iyi oynayabilen, kararlılığı yüksek, hücum presi yapabilen, pas-şut
tercihleri noktasında doğru kararlar verebilen, hızları ile rakip savunma
dengesini bozabilen bir hücum hattı tercih edilmeli. Zira bu hücum hattının
arkasında Topal-Meireles gibi kaliteleri belli olan, sürekli oyunun içinde
olan, dönenleri toplayıp, tekrar hücum hattına aktarabilen bir ikili, bunlara
eşlik edebilecek Topuz veyahut Caner gibi, yüksek fizik gücü ve savaşma
arzusuyla oynayabilen oyuncular bulunmakta. Bu oyunculardan kurulacak bir orta
alan ve hücum hattının, hem üretken, hem rakibi daha 1. bölgesinde boğup hataya
zorlayan, hem de hızlı ve göze hoş gelen futbolla, kazanmak için birden fazla
silahı ve alternatifi olabilecek bir takımın ortaya çıkmasında etken olması
işten bile değil.
Kaldı ki, 11’de tercih edilmemesi gerektiğini söylediğimiz
oyuncular, sahada olması gerektiğini söylediğimiz oyunculara göre modern futbol
noktasında daha düşük profilli olmalarına
rağmen, oyunun sıkıştığı ve sahadaki oyuncuların fiziksel olarak düşmeye
başladığı anlarda taktik hamle ve skoru korumaya-değiştirmeye yönelik olarak
hem kağıt üzerinde hem de pratikte katkı sağlayabilecek bir yedek kulübesi
oluşturabilir.
Kamer Akbaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder